19 Şubat 2022 Cumartesi

Trabzonspor'u sevmek Trabzon'u hissetmek

 

Trabzon'u sevmek, fıkralarda okuduğumuz, şehir insanının sıcaklığını baz alacak olursak dahi çok kolay. Peki ama neden bu şehri sevmemiz gerekiyor? Trabzon'a gitmenin en önemli nedenleri arasında ilk sırada Trabzon Üniversitesi yer alıyor. Bunun yanında iş ya da eş durumundan da ile gitmeniz gerekmiş olabilir. Elbette ki şehri kendi içinde tanımakve yaşayarak sevmek daha kolay ve sağlıklı. Ancak isterseniz size bu konuda kısa açıklamalarda bulunarak da yardımcı olabiliriz.

Trabzon Hava Durumu Nasıl

Trabzon hava durumu, şehri sevmek için önemli nedenler arasında ilk sıralarda yer alıyor. Çünkü burada genellikle aşırı sıcak ya da soğuk havalarla karşılaşmazsınız. Öyle ki sıcaklık değerleri yıl içerisinde 5 - 27 derece arasında değişkenlik göstermektedir. Nadiren 1 erecenin altına düşüp; 29 derecenin üstüne çıktığı zamanlar da yok değildir.

Kışların uzun, soğuk ve genellikle parçalı bulutlu olduğu Trabzon'da yazlar ise nemli, ılık ve açık olur. Trabzon'u sevmek için en önemli nedenlerden biri budur. Ülkemizin diğer illeri sıcaktan kavrulurken, burada nemli olsa da ılık bir hava ile karşı karşıya kalırsınız.  Dolayısı ile kıyafet seçiminde bile uçlara kaçmanıza gerek olmaz.

Trabzonspor Maçları

Trabzonspor maçları da Trabzon'u sevmek için bir diğer nedendir. Tüm şehir halkı maç sırasında tek yürek olur. Stadda herkesin bir büyük aile havası verdiğini görebilirsiniz. Bu maçlarda yapacağınız tezahüratlar sırasında kendinizi konserde gibi hissetmeniz muhtemel. Rakip takım taraftarları bu şehrin taraftarının örmüş olduğu duvarı aşmakta ciddi anlamda zorlanırlar.

Bir de deplasman maçları var elbette. Bu maçlar da taraftar için başka bir keyiftir. Eğer kafile ile deplasmana gidecekseniz, vur patlasın çal oynasın bir yolculuk yaparsınız. Kendinizi, şimdiye kadar gitmiş olduğunuz en keyifli gezide gibi hissedebilmeniz muhtemel. Eğlenmekle kalmaz, hayatınızda hiç gülmediğiniz kadar da çok gülersiniz. Hele bir de maçı kazanırsanız, ev sahibi takım kendi sahasında sizden korkar hale gelir.

Trabzon Üniversitesi Nasıl?

Trabzon Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi'nin bölünerek, Florida Üniversitesi mimarisi baz alınarak kurulan bir üniversite. Sıcak ortamı, kaliteli bölümleri ve etkinlikleri ile bünyesinde eğitim verdiği öğrencilerin bünyesinde taht kurmuş durumda.


 

3 Ocak 2022 Pazartesi

Hami' den Trabzon Avni aker anıları

 Altyapıda başladınız ve sonrasında dediğiniz gibi her kademede

forma giydiniz. A Takım’a geçiş süreciniz nasıl gelişti?

Ben hayatım boyunca bende emeği olan hiç kimseyi unutmadım. Bir

dönem Ömer Uzun ile kısa bir süre çalıştık. Ama benim gençlik yıllarım

Sadi Tekelioğlu ile geçti. Onun benim üzerimde çok emeği vardır. Bunu

hiçbir zaman göz ardı etmedim. Her platformda söyledim, söylemeye de

devam edeceğim. Bundan da hiçbir zaman gocunmam. Bana emek veren

insanlara hep saygı duyuyorum ve “Allah onlardan razı olsun.” diyorum.

Onlar bize mesailerini, zamanlarını harcadılar. Ama bizler de çok yetenekli

gençlerdik. Onun için Sadi Hoca da benimle çok uğraştı, ilgilendi. Genç

takım süreçlerini hep beraber yaşadık. Genç takımlar seviyesinde Sadi Hoca’yla

beraber kırmadığımız rekor kalmamıştı. Tabii o işleyiş arasında A

Takım’da Ahmet Suat Hocamız olsun, Özkan Hocamız olsun hepsinin

gözü sizin üzerinizde. A Takım ve genç takım arasında çift kale maç yaptığımızda

siz yetenekliyseniz zaten göze batıyorsunuz. Onların kulağının bir

Avni Aker Anıları

201

kenarında duruyorsunuz. Onlar da doğru zamanı kolluyorlar. Doğru zamanı

bulduklarında da zaten bizi değerlendiriyorlar. Ben çok şanslı bir genç olduğumu

düşürüyorum. Çünkü Şenol Güneş, Necati Özçağlayan, Turgay Semercioğlu,

İskender Günen, Dobi Hasan, Küçük Hasan, Tuncay abi,

Güngör abi… 17 yaşındaydım ve çok önemli isimlerle top oynadım.

A Takım’a çıkışınız nasıl oldu?

Rusya ile Trabzon’da Genç Millî Takım maçımız vardı. Benimle birlikte

bir de İbrahim Yazıcı vardı. Namıdiğer “Kuş Mehmet” yani Mehmet

Yazıcı’nın yeğeniydi. Biz Avni Aker’de Rusya ile maç yaptık. Maçtan

sonra da “Of’a kampa gideceğiz.” diye haber geldi. Trabzonspor da Of’ta

kamptaydı. Kampa katılmamız söylenince biz de İbrahim’le birlikte kampa

katıldık. Pazar günü de Trabzonspor’un Avni Aker’de Malatyaspor maçı

vardı. O zaman Ahmet Suat Hoca ayrılmıştı ve takımın başında İlyas Hoca

vardı. Ona da teşekkür ediyorum ve ikimiz de kadrodaydık. Maçın ikinci

yarısında da İlyas Hoca beni oyuna aldı. Maç 0-0 devam ediyordu ve

Küçük Hasan da uzun süredir gol atamıyordu. Ben 30 metreyi aşkın bir

mesafeden çok güzel bir şut attım. Malatyaspor’un kalesinde de Malik abi

vardı, eski Adanasporlu. Çok da iyi bir kaleciydi ama ben topa uzaktan vurunca

top elinden sekti ve Küçük Hasan da araya girip golü attı. O gol ile

maçı 1-0 kazandık. Sonrasında genç takıma gidiyoruz ama A Takım’la da

idmanlara çıkıyorduk. Bu sürecin ardından 17-18 yaş aralığında o efsane

kadronun içinde kendimize yer bulmaya başladık.

Hocam bir anlamda hayallerinizin gerçekleştiği andı. A Takım’a

davet ve Avni Aker’de Trabzonspor forması ile maça çıkmak… O anlarda

neler hissettiniz?

Hedeflerimin, hayallerimin gerçekleştiği anki duygularım çocukça duyulardı

tabii ki. Şimdiki gibi çok detaylı düşünme şansımız da olmadı.

Şimdi bakınca Trabzonspor’da 17 yaşında oynamanın çok büyük olay olduğunu

daha iyi anlıyorsunuz.

O dönemlerde bizim şansızımız vardı. Biz hep A Takım’ın önünde

maç oynardık. Ben şunu da hatırlıyorum: Bizi izleyen ağabeylerimiz,

“Bizim sizin maçı izleyip stattan çıktığımız çok maç oldu.” derlerdi. O süreçte

çok şahane bir genç takımımız vardı. O kadrodan 7-8 kişi Süper

Lig’de futbol oynadı. O nedenle taraftarlar hem bizi izlemeye gelirlerdi

hem de bizi ismen bilirlerdi. Hattâ Avni Aker’de son şampiyonluk yılında

Fenerbahçe maçı öncesinde genç takım olarak biz de maç oynamıştık. Ben

de şahane oynayıp 2 gol atmıştım. Sonrasında sıra olduk ve maça gireceğiz.

Arkadan bir Fenerbahçeli oyuncu omzuma vurdu ve “Sizin 11 numara

kimdi?” dedi bana. Ben de “Benim.” deyince o da “Aferin, senin şahane bir

sol ayağın var.” dedi. Aslında ben sol ayaklı değil sağ ayaklıydım ama sol

ayakla da gol atmıştım. Genç takımdayken Fenerbahçeli biri ile öyle bir

Avni Aker Anıları

202

anım da olmuştu. O dönemlerde insanların ilişkileri daha iyiydi. Farklı

renkler de olsan, farklı takımların seveni de olsan bu paylaşımlar güzel

oluyordu.

Avni Aker sizin için ne anlam ifade ediyor?

Biz gençken maça gittiğimiz zaman ağabeylerimiz stada geldiğinde

ve içeri girdiklerinde onlara bakıp “Acaba ağabeylerimizin içeri girdiği

yerden biz de içeri girebilecek miyiz? Bu koridorlarda yürüyebilecek

miyiz? Bu statta top oynayabilecek miyiz?” derdim kendi kendime. Onlara

imreniyorduk ve Allah’a şükürler olsun ki onu başardık.

Avni Aker’de top oynamak başka bir duygudur. Efsane orada ortaya

çıktı. O efsanenin bir parçası olmak tabii ki benim hayatım için çok önemli

ve kıymetli. Avni Aker’i unutmak, onu bir anda gözden çıkarmak öyle

kolay bir şey değil. Orası Trabzonspor’un kendini Türk futboluna sunduğu

futbol arenasıydı, eviydi… Dolayısıyla o futbol yuvasının bir parçası

olmak gerçekten onur ve gurur verici. Avni Aker öyle bir stattı ki büyük takımlarda

oynayan rakiplerimizle Millî Takım’da buluştuğumuz zaman hep

“1 tane atın bize yeter!” derlerdi. Avni Aker’den öyle çekiniyorlardı.

Çünkü adı “Avni Aker cehennemi!” konulmuştu. Trabzonspor sahasında

geleni gideni yeniyordu!

Sizin dönemlerinizde nasıl bir Avni Aker vardı?

Fizikî şartları son dönemlerdeki gibi değildi tabii ki. Bazen A Takım’ın

kadrosuna alındığımız ve Avni Aker’e çift kale için gittiğimiz

zaman sobaların üzerinde, camların üzerinde kurutulmak için formaların,

tişörtlerin ve çorapların olduğunu görürdük. Orada 17 yılı profesyonel

olmak üzere 25 yılım geçti. Orası başka bir şeydi. Ben isterdim ki orası

içten içe Fenerbahçe Stadı gibi yapılsaydı. O hava bozulmasaydı ama her

şeyin de bir sonu oluyor. Orayı bizim yüreğimizden çıkarmamız mümkün

değil. Çünkü Avni Aker beni Türk futboluna sunan bir yerdi. Ben kendimi

Türk insanına orada attığım gollerle sevdirdim. Dolayısıyla bizim imzamız,

ruhumuz, kimliğimizdir Avni Aker...

Ayrıca eski dönemlerde şimdiki gibi imkân yoktu. Bizden önceki dönemlerin

de bizim dönemki gibi imkânları yoktu. Bizim dönemlerde her

yıl soyunma odasının bir tarafı yapılıyordu. Daha güzel olması için... O

zaman gerçekten imkânlar yoktu ama o zamanlar takım ruhu, arkadaşlık

vardı. Birbirleri için savaşan, kavga eden, başarıyı yakalamak için hem

saha içinde hem de saha dışında her türlü birlikteliği sağlayan bir grup

vardı. Aynı yemeği yiyen, birbirlerinden ayrılmayan bir futbolcu topluluğu

vardı. O dönemki başarılar da bu birlikteliğin ve oyuncuların yetenekli olmalarının

ürünüdür. Şu dönemde onları da bulmak mümkün mü? Parmakla

sayılacak kadar az yetenekli oyuncu var ülke futbolunda.

28 Aralık 2021 Salı

Fatih TEKKE Trabzonspor

 

Futbol geleceği üzerine hiç hayal kurmasa da o henüz ilkokul yıllarında haşır neşir olduğu futbol topunun peşinde uzun yıllar gideceğinden haber- sizdi belki de… O kendi ifadesiyle kaybetmekten hiç hoşlanmayan birisi. Hayata bakış açısında da çok farklı bir isim Fatih Tekke. Zira Fatih Tekke, “Biz bu forma ile beraber sadece gol atıp gol ye- memeye çalışmıyoruz. Her anlamda bir mücadele veriliyor.” sözleriyle hayata bakış açısını özetli- yor. Bir Trabzonlunun Trabzonspor forması giymesinin ise sorumluluğunun her zaman daha ağır olduğunu anlatırken
kendi yaşantısından da örnekler veriyor. Ve Trabzonspor forması altında,
rakip kim olursa olsun atılan her golün anlamlı olduğunu yaşayarak hisseden bir isim Fatih Tekke…
Zaman zaman kırılganlıkların, hayal kırıklıklarının yaşandığı, belki
çok uzun olmasa da git- gellerin fazla olduğu bir futbol yaşantısının öyküsü Fatih Tekke’ninki…
Tıpkı kendisinin de ifade ettiği gibi, Trabzon’dan çokça yürekli ve
iyi insanlar çıktı, çıkmaya da devam edecek. Biz o yürekli, iyi insanlardan birisi olan Fatih Tekke ile röportajımızla sizleri baş başa bırakalım.
Sayın Tekke, öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız? Fatih
Tekke kimdir?
09.09.1977 doğumluyum. Ancak annem asıl doğum tarihimin 27
Temmuz olduğunu söylüyor. Köprübaşı ilçesi Çifteköprü Köyü’ndenim.
Belki de yaklaşık 10 metrekare olan ahırın üstündeki bir evin odasında
dünyaya geldim. Babam Ahmet Tekke makine mühendisi ve Beşirli’de
Bayındırlık’ta görev yapıyordu. Annem de ev hanımı. Çifteköprü’de dünyaya geldim ve yaklaşık 9 yaşında Trabzon’a geldik. İlkokula köyde baş-
ladım ve 3. sınıfta Trabzon’a gelip 24 Şubat İlkokulunda devam ettim.
Sonrasında Cumhuriyet Ortaokulu ve Trabzon Lisesinde okudum. Ondan
sonra da Fatih Eğitim Fakültesi…
Futbolla yolunuz nasıl kesişti?
İlk olarak köyde başladık tabii ki. Düzlük yer bulduğumuz yerde top
oynardık. Araba yolu yapıldıktan sora düz yerler daha fazla olurdu ve
oralarda oynardık. Muhammet amcam vardı. Onlar bazen saha olduğu
için Sürmene’ye futbol oynamaya giderdi. O zamanlar doğru dürüst araba
da para da yoktu. Oraya inmek ve onları seyretmek sanki Trabzonspor
maçını izlemek gibi inanılmaz bir şeydi bizim için. O zamanlar biz de oynuyorduk. İyi oynadığım belliydi ama hani geleceğiz de öyle olacak,
böyle olacak gibi bir şey yoktu. Hiç futbol geleceği üzerine hayal kurma

Avni Aker Anıları
147
dım. Trabzon’a gelince Bayındırlık lojmanlarının olduğu alanda çok güzel
bir sahamız vardı. İnanılmaz güzel bir lojmandı. Bir gün orada top oynarken yan mahalleden Ali Yıldız Hoca vardı. Ali Hoca o zaman PTT Spor’un
hocasıydı. Bizi izleyince, “Gel bizim takıma yazıl.” dedi. Abilerim de
gidip yazılmıştı zaten. Ben de “Tamam.” dedim. Sonrasında 9 yaşında gittik ve serüven öyle başladı. Sonrasında belli bir yaş grubunda oynamaya
başladıktan sonra Trabzon’da insanlar “Bu çocuktan bir şeyler olur!” demeye başladı. O dönemlerde çok yakın arkadaşım rahmetli Mustafa Şen
vardı, bizim için, “Büyük futbolcu olacaklar.” deniyordu. Benim oynadı-
ğım futbol ve ortaya koyduğum performans ile o çocuk yaştaki Fatih’in
alakası yoktu. Bunu öncelikle söyleyeyim. Çünkü o zamanlar Maradona
gibi bir çocuk vardı ve o zamanlar serbest orta saha oynuyordum.

Faruk Özak ın maçlara çıkarken uğuru neydi ?

 

7 veya 6 numara forma numarasıyla sahaya çıkardım. Ben bir şeyler
okur sağ ayağımla çıkardım sahaya. Maça stresli çıktıktan sonra orada açı-
lırdık. Sahada dua ederdik. Gece kampa giderdik, evde kaldığımız zaman
bile beni kimse rahatsız edemezdi. Çünkü öyle bir havaya girerdik ki,
sanki dünyanın sonu. Trabzon bizi imtihana sokuyor, bizim de başarılı olmamız lazım. Çünkü bu şehre ait sorumluluklarımız var. Ona göre yaşardık. Takımda kaptanlık ve abilik yapardık. Mesela Kadir ve arkadaşları
bayramda elimi öperlerdi. O kadar severlerdi bizi. Çoğuna yol göstermeye
çalışırdık. Mesela Bekir Barçın’ı belediyede işe koymuştuk. Rahmetli Belediye Başkanımız Sefer Özgür bizi hiç kırmamıştır. Kaptan olarak gidip
Bekir’i işe koyabilmiştim, o kadar ki saygınlığımız vardı. Hakemler bize,
‘bey’ diye hitap ederdi. Bazen hakemlerle maçlarda yorum yapardık. Tabi
ki o dönem hakemler yine İstanbul takımlarını tutardı. Haksızlık o dö-
nemde de vardı. Ama mücadele etmeyi bileceksin. Hakem bilerek de bilmeyerek de hata yapabilir. Bizim dönemimizde de bilerek yapan da
bilmeyerek yapan da oldu. Ama bizim hakemlerle diyaloğumuz hep abikardeş gibiydi. Federasyonlarda çok etkili olduk. Şenes Erzik Federasyonunda mesela başkan yardımcısı Özkan Sümer oldu. Süheyl yönetime
girdi. Özellikle biz bu havuz sisteminde çok başarılı olduk. Örnek olmaya
çalıştık.

Şampiyonluk Ruhu

 Trabzonspor şampiyonluk ruhu

Onun için Avni Akerlerin, Hayri Gür’lerin, Ahmet Suat’ların, Dedeo-
ğullar’ın, Ali Osman Ulusoy’ların, Kundupoğulları ve diğer değerli idarecilerimizin anlayışını getirip devam ettirecek insanlara ihtiyacımız var.
Modernize ederek tabi. O dönemin insanı o kadar yaptı. Salih Erdem fındık
kabuğu sattı bize para verdi. Sinema salonlarından 25 kuruş alıp öyle yönetirdik kulübü biz. Biz şampiyon olup prim isteyemeyen bir nesiliz. Trabzonspor’un 1973-74 şampiyonluğu milattır, efsane başlamıştır o sezon.
Avni Aker’e giderken sanki eve gitmemizden daha heyecanla, çocukları-
mızla, anamızla, babamızla kavuşmamızdan daha büyük heyecanla gider,
orada terimizin son damlasına kadar çalışırdık. O toprak sahada çalıştıktan
sonra da çıkar eve dolmuşla giderdik. Çünkü hiçbirimizin arabası yoktu.
Sadece Ahmet Suat Hocamızın bir Vosvos arabası vardı. Karşıda da Fevzi
Hoca bize tükürük köftesi satardı. Evet 1974’te durum buydu, böyle geldik,
böyle gittik. Saç kurutma makinamız yoktu. Şimdi gelinen noktaya bakın.
Mesela bir yerinden sakatlandın İstanbul’a gideceksin. Saha kenarında bı-
rakın ambulansı doktorun yoktu. Buradan Magirus arabayla deplasmana giderdik. Uçak 1975’de başlamıştı. Ayakkabılarımız Dinyakos ayakkabıydı.
Sonra yavaş yavaş Adidas gelmeye başladı. Bir tane Adidas ayakkabı giydiğimi hatırlıyorum. Şimdi onlarca eşofman, yüzlerce forma, onlarca ayakkabı var. Olsun…Elbette kalite de olsun. Ve başarılar da gelsin. Burada
medyaya da büyük görev düşüyor. Medyanın doğruları yazması lazım ama
geçmişi de iyi bilmesi lazım. “Trabzonspor öze dönsün, altyapıya dönülsün” deniyor yine. Nasıl dönecek, bunun için bir çalıştay lazım ve o yapılmalı. Siz geldiniz bütün kalıpları değiştiniz, oyuncu alıp sattınız. Ben
geldiğimde Ahmet Suat Hocayla teknik danışmanlığı getirmiştim. Teknik

Avni Aker Anıları
141
danışmanlık kalsaydı Trabzonspor’un alınan-satılan ve değişen oyuncularını hep o yapacaktı. Arsen Wenger ne yaptı, Manchester United’in eski hocası Ferguson ne yaptı? Biz de bunu devam ettirseydik çok daha farklı
olurdu.
Avni Aker ruhu dediğim bu ruh doğrudur. Değerli insanlar gelsin kulübü yönetsin. Her insan değerli insandır ama her insan iyi yönetici olamaz.
İyi yönetici olmanın özellikleri farklıdır. Trabzonspor ne zaman başarılı
oldu, ne zaman yerin dibine girdi bakıldığında anlaşılacaktır ki; aradaki
fark kaliteli yönetici farkıdır.
Avni Aker’de en çok üzüldüğünüz ve sevindiğiniz maçlar hangileri
olmuştu?
En çok sevindiğim dönem, burada (Trabzon’da) Sakaryaspor’u yenerek Türkiye Ligine çıktığımız dönem. Ve son maçlara doğru şampiyonluğumuzu ilan ettik. En çok üzüldüğüm dönem de 1996 yılındaki Fenerbahçe
maçıydı. Çok iyi bir takımımız vardı. Fenerbahçe ile bir defa berabere kalabilsek şampiyonduk. O maçtan sonra taşlandık biz. Ama hangi takım taş-
landı? Borcu olmayan 13 milli oyuncusu olan, 82 puanı olan, gol kralı
çıkaran, 80 gol atan bir takım taşlandı. Buna da iyi bakmak lazım. Ve biz
devreyi 42 puanla bitirmiştik. Elimizden geleni yaptık. Şenol Güneş çok
eleştirildi. Şenol Güneş’in Türkiye’nin en iyi hocası olduğunu o zaman da
söyledim. 25 sene sonra anladık Şenol Güneş’in Türkiye’nin en iyi hoca olduğunu. Demek ki değerlerimize sahip çıkmak gerekiyor. Niye Şenol
Güneş burada yok. 20 yıldır Wenger gibi, Ferguson gibi. İki senede 8 tane
antrenör değişir hale geldi kulüp. Kendi değerini bilmezsen kafayı duvara
vurursun. Öyle sosyal medyadan laf atmak, çoluk-çocukları yönlendirmekle bu iş olmuyor. Önce insan kendi karnesini çıkarıp gösterecek. Biz
karnemizi çıkardık. 3 milyon dolar para, 13 milli oyuncu, tesisler, Milli Takıma katkı ve 82 puan. Sen bunu alıp da bir yukarı çıkarırken kulübü batırı-
yorsun ondan sonra hala daha, “Ben yöneticiyim” veya “Yöneticilik
yapacağım” diyorsun. Burada hatır-gönülle olmaz, eğer bunu yapmazsak
Trabzonspor’u kötü günler bekler.

27 Aralık 2021 Pazartesi

Trabzonsporun sampiyonluk yılları

 

Avni Aker’e dair neler hatırlıyorsunuz o dönem?
O dönemde Avni Aker’e bir açık tribün yapılmıştı. Daha sonra 1980’li
yıllarda karşı taraf yükseltildi. Avni Aker’de sadece maç değil antrenman
da yapardık. Çim de değildi orası. Orası bizim çok derdimizi çekti, çok
büyük oyuncular çıktı oradan, çok büyük maçlar oynandı orada. İlk ya
bancı oyuncu Romen Koska 1969 veya 1970 yılında Trabzon’a geldi.
İkinci ligde iken Fenerbahçe ile bir kupa maçımız vardı. İlk maçta
Trabzon’da berabere kaldık, İstanbul’da bizi 3-2 yendiler. İnsanlar, ‘Bu
nasıl bir takım’ diye şaşırdılar. Didi bile hayret etmişti. Gazeteler, ‘Bu takı-
mın 2.Ligde işi ne?’ diye yazmıştı. Sonra çok maçlar, büyük maçlar kazandık. Milli Takım’a çok katkımız oldu. 1976 yılından sonra Avrupa
Kupaları başladı. Avni Aker bizim ikinci evimizdi. Avni Aker’deki o dönemin şartları kırık-dökük soyunma odaları bizim için olumsuzluk yaratmı-
yordu. Isınmak için yerin yok, masör için odan yok, zaman zaman su
akar-akmaz ama bizim içimizdeki o inanç hiçbir zaman aşağılara gitmedi.
Tabi sonrasında çok farklı bir durum yaşandı. Avni Aker’de iyileştirmeler
yapıldı, büyütüldü… Çim saha, skorbordunun yapılması, ışıklandırması ve
ses düzenini yapmak da bakan olarak bize nasip oldu, arkadaki tribünü
yapmak bize nasip oldu. Akyazı’daki stadın protokolünü yapmayı da Allah
bize nasip etti. Onun için bizim hatıralarımız fazla.
Hatta 40 bin kişilik stadı yazarken Tayyip Bey bize, “Faruk Bey, niye
40 bin, Mersin 25 bin, Antep 25 bin, Malatya 25 bin” diye sormuştu. Ben
de Trabzon’un futbol şehri olduğunu söyledim. ‘Yine Trabzonluluk yapı-
yorsun’ diye şaka yollu sitem etti. Ama sağolsun Akyazı’daki stadın açılı-
şına kendisi de geldi ve kapasiteyi de 41 bin 61’e çıkardı.
Hüseyin Avni Aker’e Allah’tan rahmet diliyoruz. Gerçekten önemli
hizmetler yapmış.
Rahmetli Hüseyin Avni Aker ve Hayri Gür’lere çok ihtiyacımız var.
Hayri Bey’in çocuğu da yoktu, inanıyorum ki işi-gücü Trabzon gençliği
idi, Türk gençliği idi. Hüseyin Avni Aker’de anlatılanlardan öğrendiğimiz
kadarıyla öyleydi.
Avni Aker Stadı büyük başarıların, zaferlerin yaşandığı, insanların
coşkuyla, heyecanla geldiği, mutlu olarak geri döndüğü, az sayıda üzüntü
ile geri döndüğü stadyum olarak hepimizin kalbinde kendisine çok sağlam
bir yer edinmiştir.
O RUHU YAKALAMAK LAZIM
Avni Aker’deki ruhu yakalamak lazım. Çok iyi elbiseniz olur, kravatı-
nız, ayakkabınız olur ama sizin enerjiniz, ruhunuz yoktur, hevesiniz yoktur. Bir de elbiseniz olmaz ama sizin ruhunuz, amacınız vardır.
1973-74’deki ruhu yakalatabilirsek Avni Aker Stadında olmasa bile o ruhu
yakalarsanız hiçbir şey değişmez. Önemli olan Avni Aker’lere layık bir
kulüp ve takım olabilmektir. Yoksa stadyumun orada kalması, orada yine
sizin futbol oynamanız önemli olabilir. Ama esas önemli olan o insanlara
layık anlayışta, ruhta, azimde, kararlılıkta sporcuların bir araya geleceği bir
kulüp oluşturmak. Bu da yönetimlerle olabiliyor. Ve fikri bilinçle, fikirle
olabiliyor. Trabzonspor’u bilmeyen, Trabzonspor’un geçmişini bilmeyen
insanların Trabzonspor’u yönettiğinde kulübün ne hale geldiğine şahit
olduk.


Faruk Nafiz Özak ve Trabzon

 

Türkiye’nin neresine giderseniz gidin Faruk Nafiz Özak isminin geçtiği her yerde, saygıyla, sevgiyle ve herkese ve her kesime verdiği des- tekle konuşulur, anlatılır o. Faruk Nafiz Özak Trabzon’a ve Türkiye’ye siyaset aracılığıyla hizmet ettiği dönemlerde hep ilklere imza atmış, ismini o şekilde hafızalara kazımıştır. Spor denince sadece Trabzonspor değil, sporun bütün branşlarına verdiği destekle de her zaman takdire şayan bir isim olarak öne çıkmıştır. Henüz ilkokul sıralarındayken futbolla tanışan Faruk Nafiz Özak,
Trabzonspor’la yolunun belki futbolcu olarak kesişebileceğini düşünebilirdi… Ancak ya futboldan sonrası… Asbaşkanlık, başkanlık ve sonrasında her zaman yine Trabzonspor’a amade, Trabzonspor’un hizmetinde
olmaya gayret etti, öyle de oldu. Trabzonspor’un hep yanında, yakınında
oldu. Başı her sıkıştığında önderlik yaparak çabaladı…
Onun da Avni Aker’le çokça anısı, çokça yaşadığı olmuştur elbette.
Ve onlar Avni Aker’de sadece maç değil antrenman da yapıyordu. Üstelik
de çim olmadığı dönemde. ‘Orası bizim çok derdimizi çekti’ sözleriyle de
Avni Aker’e kendilerini sanki yük olarak gördüklerini hissettiriyor Özak.
Tıpkı diğer birçok futbolcu gibi Avni Aker’i, “İkinci evimiz” sözleriyle nitelendiren Özak, o dönemi tasvir ederken, “Avni Aker’deki o dö-
nemin şartları kırık-dökük soyunma odaları bizim için olumsuzluk
yaratmıyordu. Isınmak için yerin yok, masör için odan yok, zaman zaman
su akar-akmaz ama bizim içimizdeki o inanç hiçbir zaman aşağılara gitmedi” sözleri ile de aslında başarının, huzurun ve mutluluğun tasvirini
yapıyordu.
Şimdi Trabzon’un bu değerli şahsiyeti ile yaptığımız doyumsuz rö-
portajı birlikte okuyarak geçmişe farklı bir pencereden bakarken, gelecek
adına da önemli mesajları birlikte dinleyelim…
Bize kendinizi, ailenizi ve o dönemin Trabzon’unu anlatır mısınız?
Trabzon’da Boztepe Mahallesi’ne kayıtlı bir ailenin çocuğu olarak
Hacıkasım’da dünyaya geldim. Babam Boztepe Tavanlı Camii imamı hatibi Halil İbrahim Efendi’nin oğlu olarak annemle o evde evlenmişler.
Yani orası imam evi. Daha evvel esas dedem 50 yıl orada imamlık yapmış. Dedemin babası da orada imamlık yapmış.
Ailemizin esas geliş yeri sanırım Maçka Galyan, (Bunu bana amcam
söylemişti) Ailemiz daha sonra Hacıkasım’a yerleşmişler. Babam Kur’an-
ı Kerim öğretmeni 1969-1972 yılları arasında Hocaların hocası Hafız
Haydar, annem de hafız, Karanisler’in kızı. Biz küçük biraderle Hacıkasım’da dünyaya geldik.
Ben İlkokulu Kurtuluş’ta okudum. Kurtuluş İlkokulu Ziya Bey sahasına çok yakındı. Belki de ondan dolayı oraya giderdik. Hatta annem top

oynamamı istemez, okumamı isterdi. Biz orada hem okuduk hem oynayabildik. İlkokul bitti, ortaokulda 12 yaşında oynamaya başladık. Trabzon Lisesi’nde iken sabah gidiyor, öğlede kalıyorduk, öğleden sonra okuyup
geliyorduk. Cumartesi-Pazar günleri de gidip oynuyorduk. Hem iyi okuduk hem de oynayabildik. Ama lise sona kadar tabi ki genç takım olayı
biraz kesildi. Liseden sonra ben ODTÜ’yü kazanmıştım. Ankara’ya gittim
ama futbol aşkı nedeniyle tekrar Trabzon’a dönüp KTÜ’de okudum. İdmanocağı ve Trabzonspor maceramız da öyle başladı.
Memur bir ailenin çocuğuyduk ve o dönemin yokluklarına rağmen annebabamız bize bunu hissettirmedi ve hepimiz okuduk. Abim İngilizce öğretmeni, ben inşaat mühendisi, biraderim öğretmen ve ablamız da
ortaokuldan sonra kız sanat okuluna gitti. İyi bir terzi oldu. Biz çok tanınan
ve sevilen ailenin çocukları olarak büyüdük. Herkes anne ve babama çok
sevgi saygı gösterirdi. Babam Karadeniz Bölgesi’nde Kur’an-ı Kerim öğ-
reticisi olarak herkesin saygı duyduğu bir insandı. Zaman zaman onunla
Erzurum, Kars ve İstanbul’a gitmiştik. İstanbul’da okumuş, orada talimterbiye gördükten sonra buraya gelmişti. Babam gençliğinde saatçilik ve
tornacılık yapmıştı. Öğrencilerini hem hafız yaptı, hem de sanat öğretip
meslek sahibi olmalarını sağladı. Öğrencilerinin bir kısmı Trabzon’da
terzi, bir kısmı kuyumcu, bir kısmı saatçi oldu. Babamın onlara vasiyeti,
“Mutlaka meslek sahibi olun, ama hafızlığı da mutlaka unutmayın, devamlı okuyun” şeklindeydi. Çok iyi öğrenciler yetiştirdi. Babamın talebesinin, talebesinin talebesi şu anda Kur’an Kursunun başında. Burayı
aydınlatan insanlardan bir tanesiydi. Dedem çok aydın bir insandı. Bir oğ-
lunu Fransa’da okutmuş, bir oğlu ressam, bir kızı (halam) öğretmen,
babam da Kur’an-ı Kerim öğretmeni olmuş. Böyle bir ailenin çocuklarıydık. İlkokul sıralarında ben Trabzon İdmanocağı’nın Hacıkasım’daki Ziya
Bey sahasında futbol oynamaya başladım. O zaman rahmetli Hocamız Sebahattin Canoğlu genç takıma çok önem verirdi. Galatasaraylı Aydın,
Necmi Perekli, Trabzonsporlu Hamdi, Rizesporlu Erbil… Bu şekilde 5 ki-
şilik bir takımımız vardı. Rahmetli İbrahim Hasanbaşoğlu (eczacı). Genç
takıma çok önem veren bir insandı. Biz o dönemde futbolla tanıştık. İdmanocağı da İdmangücü de çok iyi takımlardı. 1921’de kurulmalarına rağmen
bu takımların geçmişi Osmanlı’ya kadar gidiyordu. Yani 1908-1910’lara
kadar uzanan bir hikaye bu. Nitekim 1910’da kurulan İdmanyurdu takımı
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bir telgraf çekip, ‘Bizim fahri başkanımız
olur musunuz?’ diyor. O da, kabul ediyor. Daha sonra Necmiati’nin fahri
başkanı İsmet Paşa, İdmanocağı’nın fahri başkanı Kazım Karabekir Paşa
oluyor. Trabzon’da aşağı-yukarı bu iş 100 yılı aşkın bir süredir devam ediyor denilebilir. Bizim kulübümüzde tiyatro vardı, klasik Türk musikisi,
Türk Halk Musikisi, güzel bir kütüphane vardı. Sebahattin abi karnelerimize bakar, iyiyse antrenmana alır, değilse ceza verir, “Gelmeyin” derdi.
Öyle bir kulüpte yetiştik biz.
O dönemlerde Trabzon’da Kavakmeydanı’nda 1958 yılında, İdmanocağı’nın Havagücü ile oynadığı maçı hatırlıyorum. Hatta kupa yarıdan ke
silmişti. Maç 0-0 berabere kalınca arkadaki sanat okulunda kupayı ortadan
böldüler. Türkiye’de amatör şampiyonasında ilk defa öyle bir şey olmuştu.
Yani iki tane birinci olmuştu. Ben o maçları tellerin arkasından izliyordum.
Hatta Havagücü’nün kalecisi de Halil abi idi. Sonra Halil abiyle Ankara’da
tanışma fırsatımız olmuştu. Bizim kalecimiz Hantal İbrahim’di. Rahmetli
Kenan İskender Bey ile çalışan meşhur kaleci Hantal İbrahim. O dönemde
İdmanocağı’nda oynayan insanlar bizim için idoldü. O zaman Ahmet Suat
Hoca da o maçta Havagücü’nde oynuyordu, daha sonra İdmanocağı’na
geldi. O dönemde kapalı tribünün ortasında sağda ve solda iki tane küçük
tribün vardı. Tam Avni Aker olmamıştı o zaman. Sağ tarafta İdmangüçlü-
ler, sol tarafta İdmanocaklılar.
Necmi Perekli’nin annesi Feriha Teyze, yine PTT’de Muzaffer abinin
hanımı maçlara gelirdi. Necmi’nin annesi o kadar meraklıydı ki, biz top
oynarken düşer bileklerimiz incindiğinde o bizi tedavi ederdi. İdmanocağı’nın çok güzel bir plağı vardı. Bir horoz ötüyor ve İdmanocağı onunla
sahaya çıkıyordu. O dönem 70 küsür defa yenilmeyen bir takımdı İdmanocağı. Amatör Türkiye Şampiyonası olmuştu, bizim için o dönem hep başarılı geçmiştir. O insanların birçoğu bugün hayatta. Onlarla hatıraları zaman
zaman yad ediyoruz.
Liseden sonra üniversiteye başladığımız zaman İdmanocağı’nda oynamaya başladık. Ahmet Suat Özyazıcı İdmanocağı’nda hem hocamız hem
de futbolcuydu. O takım daha sonra diğer kulüplerle birleşerek Trabzonspor oldu.
KURULUŞ AŞAMASI
Trabzonspor’un ilk rengi kırmızı-beyazdı. Orada İdmanocağı yoktu,
İdmangücü ve diğer takımlar vardı. Daha sonra İdmanocağı ile birleşip
bordo-mavi oldu. Trabzonspor’un ilk teknik direktörü Hayri Gür Hocamızdır. O, o kadar asil bir insandı ki Trabzon’da bizim hocaların hocası, beden
eğitimi öğretmeniydi. 1939 yılında Trabzon’a geldi. Babası Limni Belediye
Başkanıydı. İnanılmaz spor tutkunu bir insandı Trabzon Lisesi’ndeki öğ-
rencilerin hepsini sporla tanıştırdı, disiplinli bir insandı. İlk defa Trabzonspor’da ona, “Hocam sen antrenörlük yapacaksın” demişler. O da, “Bir
şartla olur, o da para almam” demiş. Para almadan bir yıl kırmızı-beyazlı
takımda antrenörlük yaptı. Hepimizde çok emeği var. Özellikle atletizme
çok önem verirdi. Dolayısıyla atletizm-futbol ilişkisi çok fazladır. Mesela
Galatasaray’a giden Ergun Gürsoy 100 metre Türkiye birincisiydi, o da
onun yetiştirdiği bir öğrenciydi. Daha sonra onun elinden çok oyuncu
geldi-gitti. Trabzon Lisesi’nde spora çok fazla önem verilirdi. Rahmetli
Kemal Ülker Hocamızın döneminde de İstanbul takımlarının isimleriyle
kulüpler kurulmuştu. Trabzon Lisesi amatör kümede oynuyordu o arada.
Garnizon takımı vardı. Trabzon Lisesi’ni bitiren öğrencilerin çoğu İstanbul’da okuyor, zaman zaman gelip burada top oynuyorlar, zaman zaman da
Adalet, Süleymaniye, Kasımpaşa gibi takımlarda oynuyorlardı. Bir kısmı
da Milli Takıma kadar yükselme başarısı göstermişti.
Hayri Gür Hocamızın bir özelliği vardı, kendisinden önce Trabzon Lisesinde hoca olan Hüseyin Avni Aker’in isminin buraya verilmesini istemiş
ve bildiğimiz Hüseyin Avni Aker ismi o şekilde verilmişti. “Benim ismimi
verin” diyebilirdi. Ama dedik ya, çok asil bir insandı. Oranın iyileştirilmesinde, toprağın tesfiyesinde bizzat da çalışmış.
Hüseyin Avni Aker Bey’i ben çok iyi tanımıyorum. Migonos deniliyormuş ona galiba. Bunun da bir hikayesi var tabi ki.
O bakımdan bizim yaşayan insanlara yaşarken de vefa göstermemiz
lazım. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Bey Trabzon’a bir maça
gelmişti. Maçta Hayri Gür Hocamızı görmüş ve elini öpmüştü. Hayri Gür
hocamızı son dönemlerde çok ziyaret ettim. Çok iyi ve dürüst bir insandı.
Bu memlekete Avni Aker’i tanıtan ve onu onore eden kişiydi. Ona da Allah
rahmet eylesin. Ben Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı iken Trabzon’da yapılan Gençlik ve Avrupa Olimpiyatlarında salona Hayri Gür ismini verdik. Sonra öğrendik ki ismi Hayri değil Hayrettin Gür imiş.
Yolunuz Trabzonspor’la ne zaman kesişti?
Biz İdmanocağı’nda oynarken Avni Aker’de oynuyorduk, antrenmanları da orada yapabiliyorduk. Ama genelde sahilde koşardık. Sahil yolu

Trabzonspor'u sevmek Trabzon'u hissetmek

  Trabzon'u sevmek , fıkralarda okuduğumuz, şehir insanının sıcaklığını baz alacak olursak dahi çok kolay. Peki ama neden bu şehri sevme...