27 Aralık 2021 Pazartesi

Faruk Nafiz Özak ve Trabzon

 

Türkiye’nin neresine giderseniz gidin Faruk Nafiz Özak isminin geçtiği her yerde, saygıyla, sevgiyle ve herkese ve her kesime verdiği des- tekle konuşulur, anlatılır o. Faruk Nafiz Özak Trabzon’a ve Türkiye’ye siyaset aracılığıyla hizmet ettiği dönemlerde hep ilklere imza atmış, ismini o şekilde hafızalara kazımıştır. Spor denince sadece Trabzonspor değil, sporun bütün branşlarına verdiği destekle de her zaman takdire şayan bir isim olarak öne çıkmıştır. Henüz ilkokul sıralarındayken futbolla tanışan Faruk Nafiz Özak,
Trabzonspor’la yolunun belki futbolcu olarak kesişebileceğini düşünebilirdi… Ancak ya futboldan sonrası… Asbaşkanlık, başkanlık ve sonrasında her zaman yine Trabzonspor’a amade, Trabzonspor’un hizmetinde
olmaya gayret etti, öyle de oldu. Trabzonspor’un hep yanında, yakınında
oldu. Başı her sıkıştığında önderlik yaparak çabaladı…
Onun da Avni Aker’le çokça anısı, çokça yaşadığı olmuştur elbette.
Ve onlar Avni Aker’de sadece maç değil antrenman da yapıyordu. Üstelik
de çim olmadığı dönemde. ‘Orası bizim çok derdimizi çekti’ sözleriyle de
Avni Aker’e kendilerini sanki yük olarak gördüklerini hissettiriyor Özak.
Tıpkı diğer birçok futbolcu gibi Avni Aker’i, “İkinci evimiz” sözleriyle nitelendiren Özak, o dönemi tasvir ederken, “Avni Aker’deki o dö-
nemin şartları kırık-dökük soyunma odaları bizim için olumsuzluk
yaratmıyordu. Isınmak için yerin yok, masör için odan yok, zaman zaman
su akar-akmaz ama bizim içimizdeki o inanç hiçbir zaman aşağılara gitmedi” sözleri ile de aslında başarının, huzurun ve mutluluğun tasvirini
yapıyordu.
Şimdi Trabzon’un bu değerli şahsiyeti ile yaptığımız doyumsuz rö-
portajı birlikte okuyarak geçmişe farklı bir pencereden bakarken, gelecek
adına da önemli mesajları birlikte dinleyelim…
Bize kendinizi, ailenizi ve o dönemin Trabzon’unu anlatır mısınız?
Trabzon’da Boztepe Mahallesi’ne kayıtlı bir ailenin çocuğu olarak
Hacıkasım’da dünyaya geldim. Babam Boztepe Tavanlı Camii imamı hatibi Halil İbrahim Efendi’nin oğlu olarak annemle o evde evlenmişler.
Yani orası imam evi. Daha evvel esas dedem 50 yıl orada imamlık yapmış. Dedemin babası da orada imamlık yapmış.
Ailemizin esas geliş yeri sanırım Maçka Galyan, (Bunu bana amcam
söylemişti) Ailemiz daha sonra Hacıkasım’a yerleşmişler. Babam Kur’an-
ı Kerim öğretmeni 1969-1972 yılları arasında Hocaların hocası Hafız
Haydar, annem de hafız, Karanisler’in kızı. Biz küçük biraderle Hacıkasım’da dünyaya geldik.
Ben İlkokulu Kurtuluş’ta okudum. Kurtuluş İlkokulu Ziya Bey sahasına çok yakındı. Belki de ondan dolayı oraya giderdik. Hatta annem top

oynamamı istemez, okumamı isterdi. Biz orada hem okuduk hem oynayabildik. İlkokul bitti, ortaokulda 12 yaşında oynamaya başladık. Trabzon Lisesi’nde iken sabah gidiyor, öğlede kalıyorduk, öğleden sonra okuyup
geliyorduk. Cumartesi-Pazar günleri de gidip oynuyorduk. Hem iyi okuduk hem de oynayabildik. Ama lise sona kadar tabi ki genç takım olayı
biraz kesildi. Liseden sonra ben ODTÜ’yü kazanmıştım. Ankara’ya gittim
ama futbol aşkı nedeniyle tekrar Trabzon’a dönüp KTÜ’de okudum. İdmanocağı ve Trabzonspor maceramız da öyle başladı.
Memur bir ailenin çocuğuyduk ve o dönemin yokluklarına rağmen annebabamız bize bunu hissettirmedi ve hepimiz okuduk. Abim İngilizce öğretmeni, ben inşaat mühendisi, biraderim öğretmen ve ablamız da
ortaokuldan sonra kız sanat okuluna gitti. İyi bir terzi oldu. Biz çok tanınan
ve sevilen ailenin çocukları olarak büyüdük. Herkes anne ve babama çok
sevgi saygı gösterirdi. Babam Karadeniz Bölgesi’nde Kur’an-ı Kerim öğ-
reticisi olarak herkesin saygı duyduğu bir insandı. Zaman zaman onunla
Erzurum, Kars ve İstanbul’a gitmiştik. İstanbul’da okumuş, orada talimterbiye gördükten sonra buraya gelmişti. Babam gençliğinde saatçilik ve
tornacılık yapmıştı. Öğrencilerini hem hafız yaptı, hem de sanat öğretip
meslek sahibi olmalarını sağladı. Öğrencilerinin bir kısmı Trabzon’da
terzi, bir kısmı kuyumcu, bir kısmı saatçi oldu. Babamın onlara vasiyeti,
“Mutlaka meslek sahibi olun, ama hafızlığı da mutlaka unutmayın, devamlı okuyun” şeklindeydi. Çok iyi öğrenciler yetiştirdi. Babamın talebesinin, talebesinin talebesi şu anda Kur’an Kursunun başında. Burayı
aydınlatan insanlardan bir tanesiydi. Dedem çok aydın bir insandı. Bir oğ-
lunu Fransa’da okutmuş, bir oğlu ressam, bir kızı (halam) öğretmen,
babam da Kur’an-ı Kerim öğretmeni olmuş. Böyle bir ailenin çocuklarıydık. İlkokul sıralarında ben Trabzon İdmanocağı’nın Hacıkasım’daki Ziya
Bey sahasında futbol oynamaya başladım. O zaman rahmetli Hocamız Sebahattin Canoğlu genç takıma çok önem verirdi. Galatasaraylı Aydın,
Necmi Perekli, Trabzonsporlu Hamdi, Rizesporlu Erbil… Bu şekilde 5 ki-
şilik bir takımımız vardı. Rahmetli İbrahim Hasanbaşoğlu (eczacı). Genç
takıma çok önem veren bir insandı. Biz o dönemde futbolla tanıştık. İdmanocağı da İdmangücü de çok iyi takımlardı. 1921’de kurulmalarına rağmen
bu takımların geçmişi Osmanlı’ya kadar gidiyordu. Yani 1908-1910’lara
kadar uzanan bir hikaye bu. Nitekim 1910’da kurulan İdmanyurdu takımı
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e bir telgraf çekip, ‘Bizim fahri başkanımız
olur musunuz?’ diyor. O da, kabul ediyor. Daha sonra Necmiati’nin fahri
başkanı İsmet Paşa, İdmanocağı’nın fahri başkanı Kazım Karabekir Paşa
oluyor. Trabzon’da aşağı-yukarı bu iş 100 yılı aşkın bir süredir devam ediyor denilebilir. Bizim kulübümüzde tiyatro vardı, klasik Türk musikisi,
Türk Halk Musikisi, güzel bir kütüphane vardı. Sebahattin abi karnelerimize bakar, iyiyse antrenmana alır, değilse ceza verir, “Gelmeyin” derdi.
Öyle bir kulüpte yetiştik biz.
O dönemlerde Trabzon’da Kavakmeydanı’nda 1958 yılında, İdmanocağı’nın Havagücü ile oynadığı maçı hatırlıyorum. Hatta kupa yarıdan ke
silmişti. Maç 0-0 berabere kalınca arkadaki sanat okulunda kupayı ortadan
böldüler. Türkiye’de amatör şampiyonasında ilk defa öyle bir şey olmuştu.
Yani iki tane birinci olmuştu. Ben o maçları tellerin arkasından izliyordum.
Hatta Havagücü’nün kalecisi de Halil abi idi. Sonra Halil abiyle Ankara’da
tanışma fırsatımız olmuştu. Bizim kalecimiz Hantal İbrahim’di. Rahmetli
Kenan İskender Bey ile çalışan meşhur kaleci Hantal İbrahim. O dönemde
İdmanocağı’nda oynayan insanlar bizim için idoldü. O zaman Ahmet Suat
Hoca da o maçta Havagücü’nde oynuyordu, daha sonra İdmanocağı’na
geldi. O dönemde kapalı tribünün ortasında sağda ve solda iki tane küçük
tribün vardı. Tam Avni Aker olmamıştı o zaman. Sağ tarafta İdmangüçlü-
ler, sol tarafta İdmanocaklılar.
Necmi Perekli’nin annesi Feriha Teyze, yine PTT’de Muzaffer abinin
hanımı maçlara gelirdi. Necmi’nin annesi o kadar meraklıydı ki, biz top
oynarken düşer bileklerimiz incindiğinde o bizi tedavi ederdi. İdmanocağı’nın çok güzel bir plağı vardı. Bir horoz ötüyor ve İdmanocağı onunla
sahaya çıkıyordu. O dönem 70 küsür defa yenilmeyen bir takımdı İdmanocağı. Amatör Türkiye Şampiyonası olmuştu, bizim için o dönem hep başarılı geçmiştir. O insanların birçoğu bugün hayatta. Onlarla hatıraları zaman
zaman yad ediyoruz.
Liseden sonra üniversiteye başladığımız zaman İdmanocağı’nda oynamaya başladık. Ahmet Suat Özyazıcı İdmanocağı’nda hem hocamız hem
de futbolcuydu. O takım daha sonra diğer kulüplerle birleşerek Trabzonspor oldu.
KURULUŞ AŞAMASI
Trabzonspor’un ilk rengi kırmızı-beyazdı. Orada İdmanocağı yoktu,
İdmangücü ve diğer takımlar vardı. Daha sonra İdmanocağı ile birleşip
bordo-mavi oldu. Trabzonspor’un ilk teknik direktörü Hayri Gür Hocamızdır. O, o kadar asil bir insandı ki Trabzon’da bizim hocaların hocası, beden
eğitimi öğretmeniydi. 1939 yılında Trabzon’a geldi. Babası Limni Belediye
Başkanıydı. İnanılmaz spor tutkunu bir insandı Trabzon Lisesi’ndeki öğ-
rencilerin hepsini sporla tanıştırdı, disiplinli bir insandı. İlk defa Trabzonspor’da ona, “Hocam sen antrenörlük yapacaksın” demişler. O da, “Bir
şartla olur, o da para almam” demiş. Para almadan bir yıl kırmızı-beyazlı
takımda antrenörlük yaptı. Hepimizde çok emeği var. Özellikle atletizme
çok önem verirdi. Dolayısıyla atletizm-futbol ilişkisi çok fazladır. Mesela
Galatasaray’a giden Ergun Gürsoy 100 metre Türkiye birincisiydi, o da
onun yetiştirdiği bir öğrenciydi. Daha sonra onun elinden çok oyuncu
geldi-gitti. Trabzon Lisesi’nde spora çok fazla önem verilirdi. Rahmetli
Kemal Ülker Hocamızın döneminde de İstanbul takımlarının isimleriyle
kulüpler kurulmuştu. Trabzon Lisesi amatör kümede oynuyordu o arada.
Garnizon takımı vardı. Trabzon Lisesi’ni bitiren öğrencilerin çoğu İstanbul’da okuyor, zaman zaman gelip burada top oynuyorlar, zaman zaman da
Adalet, Süleymaniye, Kasımpaşa gibi takımlarda oynuyorlardı. Bir kısmı
da Milli Takıma kadar yükselme başarısı göstermişti.
Hayri Gür Hocamızın bir özelliği vardı, kendisinden önce Trabzon Lisesinde hoca olan Hüseyin Avni Aker’in isminin buraya verilmesini istemiş
ve bildiğimiz Hüseyin Avni Aker ismi o şekilde verilmişti. “Benim ismimi
verin” diyebilirdi. Ama dedik ya, çok asil bir insandı. Oranın iyileştirilmesinde, toprağın tesfiyesinde bizzat da çalışmış.
Hüseyin Avni Aker Bey’i ben çok iyi tanımıyorum. Migonos deniliyormuş ona galiba. Bunun da bir hikayesi var tabi ki.
O bakımdan bizim yaşayan insanlara yaşarken de vefa göstermemiz
lazım. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Bey Trabzon’a bir maça
gelmişti. Maçta Hayri Gür Hocamızı görmüş ve elini öpmüştü. Hayri Gür
hocamızı son dönemlerde çok ziyaret ettim. Çok iyi ve dürüst bir insandı.
Bu memlekete Avni Aker’i tanıtan ve onu onore eden kişiydi. Ona da Allah
rahmet eylesin. Ben Gençlik ve Spordan Sorumlu Devlet Bakanı iken Trabzon’da yapılan Gençlik ve Avrupa Olimpiyatlarında salona Hayri Gür ismini verdik. Sonra öğrendik ki ismi Hayri değil Hayrettin Gür imiş.
Yolunuz Trabzonspor’la ne zaman kesişti?
Biz İdmanocağı’nda oynarken Avni Aker’de oynuyorduk, antrenmanları da orada yapabiliyorduk. Ama genelde sahilde koşardık. Sahil yolu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Trabzonspor'u sevmek Trabzon'u hissetmek

  Trabzon'u sevmek , fıkralarda okuduğumuz, şehir insanının sıcaklığını baz alacak olursak dahi çok kolay. Peki ama neden bu şehri sevme...