Altyapıda başladınız ve sonrasında dediğiniz gibi her kademede
forma giydiniz. A Takım’a geçiş süreciniz nasıl gelişti?
Ben hayatım boyunca bende emeği olan hiç kimseyi unutmadım. Bir
dönem Ömer Uzun ile kısa bir süre çalıştık. Ama benim gençlik yıllarım
Sadi Tekelioğlu ile geçti. Onun benim üzerimde çok emeği vardır. Bunu
hiçbir zaman göz ardı etmedim. Her platformda söyledim, söylemeye de
devam edeceğim. Bundan da hiçbir zaman gocunmam. Bana emek veren
insanlara hep saygı duyuyorum ve “Allah onlardan razı olsun.” diyorum.
Onlar bize mesailerini, zamanlarını harcadılar. Ama bizler de çok yetenekli
gençlerdik. Onun için Sadi Hoca da benimle çok uğraştı, ilgilendi. Genç
takım süreçlerini hep beraber yaşadık. Genç takımlar seviyesinde Sadi Hoca’yla
beraber kırmadığımız rekor kalmamıştı. Tabii o işleyiş arasında A
Takım’da Ahmet Suat Hocamız olsun, Özkan Hocamız olsun hepsinin
gözü sizin üzerinizde. A Takım ve genç takım arasında çift kale maç yaptığımızda
siz yetenekliyseniz zaten göze batıyorsunuz. Onların kulağının bir
Avni Aker Anıları
201
kenarında duruyorsunuz. Onlar da doğru zamanı kolluyorlar. Doğru zamanı
bulduklarında da zaten bizi değerlendiriyorlar. Ben çok şanslı bir genç olduğumu
düşürüyorum. Çünkü Şenol Güneş, Necati Özçağlayan, Turgay Semercioğlu,
İskender Günen, Dobi Hasan, Küçük Hasan, Tuncay abi,
Güngör abi… 17 yaşındaydım ve çok önemli isimlerle top oynadım.
A Takım’a çıkışınız nasıl oldu?
Rusya ile Trabzon’da Genç Millî Takım maçımız vardı. Benimle birlikte
bir de İbrahim Yazıcı vardı. Namıdiğer “Kuş Mehmet” yani Mehmet
Yazıcı’nın yeğeniydi. Biz Avni Aker’de Rusya ile maç yaptık. Maçtan
sonra da “Of’a kampa gideceğiz.” diye haber geldi. Trabzonspor da Of’ta
kamptaydı. Kampa katılmamız söylenince biz de İbrahim’le birlikte kampa
katıldık. Pazar günü de Trabzonspor’un Avni Aker’de Malatyaspor maçı
vardı. O zaman Ahmet Suat Hoca ayrılmıştı ve takımın başında İlyas Hoca
vardı. Ona da teşekkür ediyorum ve ikimiz de kadrodaydık. Maçın ikinci
yarısında da İlyas Hoca beni oyuna aldı. Maç 0-0 devam ediyordu ve
Küçük Hasan da uzun süredir gol atamıyordu. Ben 30 metreyi aşkın bir
mesafeden çok güzel bir şut attım. Malatyaspor’un kalesinde de Malik abi
vardı, eski Adanasporlu. Çok da iyi bir kaleciydi ama ben topa uzaktan vurunca
top elinden sekti ve Küçük Hasan da araya girip golü attı. O gol ile
maçı 1-0 kazandık. Sonrasında genç takıma gidiyoruz ama A Takım’la da
idmanlara çıkıyorduk. Bu sürecin ardından 17-18 yaş aralığında o efsane
kadronun içinde kendimize yer bulmaya başladık.
Hocam bir anlamda hayallerinizin gerçekleştiği andı. A Takım’a
davet ve Avni Aker’de Trabzonspor forması ile maça çıkmak… O anlarda
neler hissettiniz?
Hedeflerimin, hayallerimin gerçekleştiği anki duygularım çocukça duyulardı
tabii ki. Şimdiki gibi çok detaylı düşünme şansımız da olmadı.
Şimdi bakınca Trabzonspor’da 17 yaşında oynamanın çok büyük olay olduğunu
daha iyi anlıyorsunuz.
O dönemlerde bizim şansızımız vardı. Biz hep A Takım’ın önünde
maç oynardık. Ben şunu da hatırlıyorum: Bizi izleyen ağabeylerimiz,
“Bizim sizin maçı izleyip stattan çıktığımız çok maç oldu.” derlerdi. O süreçte
çok şahane bir genç takımımız vardı. O kadrodan 7-8 kişi Süper
Lig’de futbol oynadı. O nedenle taraftarlar hem bizi izlemeye gelirlerdi
hem de bizi ismen bilirlerdi. Hattâ Avni Aker’de son şampiyonluk yılında
Fenerbahçe maçı öncesinde genç takım olarak biz de maç oynamıştık. Ben
de şahane oynayıp 2 gol atmıştım. Sonrasında sıra olduk ve maça gireceğiz.
Arkadan bir Fenerbahçeli oyuncu omzuma vurdu ve “Sizin 11 numara
kimdi?” dedi bana. Ben de “Benim.” deyince o da “Aferin, senin şahane bir
sol ayağın var.” dedi. Aslında ben sol ayaklı değil sağ ayaklıydım ama sol
ayakla da gol atmıştım. Genç takımdayken Fenerbahçeli biri ile öyle bir
Avni Aker Anıları
202
anım da olmuştu. O dönemlerde insanların ilişkileri daha iyiydi. Farklı
renkler de olsan, farklı takımların seveni de olsan bu paylaşımlar güzel
oluyordu.
Avni Aker sizin için ne anlam ifade ediyor?
Biz gençken maça gittiğimiz zaman ağabeylerimiz stada geldiğinde
ve içeri girdiklerinde onlara bakıp “Acaba ağabeylerimizin içeri girdiği
yerden biz de içeri girebilecek miyiz? Bu koridorlarda yürüyebilecek
miyiz? Bu statta top oynayabilecek miyiz?” derdim kendi kendime. Onlara
imreniyorduk ve Allah’a şükürler olsun ki onu başardık.
Avni Aker’de top oynamak başka bir duygudur. Efsane orada ortaya
çıktı. O efsanenin bir parçası olmak tabii ki benim hayatım için çok önemli
ve kıymetli. Avni Aker’i unutmak, onu bir anda gözden çıkarmak öyle
kolay bir şey değil. Orası Trabzonspor’un kendini Türk futboluna sunduğu
futbol arenasıydı, eviydi… Dolayısıyla o futbol yuvasının bir parçası
olmak gerçekten onur ve gurur verici. Avni Aker öyle bir stattı ki büyük takımlarda
oynayan rakiplerimizle Millî Takım’da buluştuğumuz zaman hep
“1 tane atın bize yeter!” derlerdi. Avni Aker’den öyle çekiniyorlardı.
Çünkü adı “Avni Aker cehennemi!” konulmuştu. Trabzonspor sahasında
geleni gideni yeniyordu!
Sizin dönemlerinizde nasıl bir Avni Aker vardı?
Fizikî şartları son dönemlerdeki gibi değildi tabii ki. Bazen A Takım’ın
kadrosuna alındığımız ve Avni Aker’e çift kale için gittiğimiz
zaman sobaların üzerinde, camların üzerinde kurutulmak için formaların,
tişörtlerin ve çorapların olduğunu görürdük. Orada 17 yılı profesyonel
olmak üzere 25 yılım geçti. Orası başka bir şeydi. Ben isterdim ki orası
içten içe Fenerbahçe Stadı gibi yapılsaydı. O hava bozulmasaydı ama her
şeyin de bir sonu oluyor. Orayı bizim yüreğimizden çıkarmamız mümkün
değil. Çünkü Avni Aker beni Türk futboluna sunan bir yerdi. Ben kendimi
Türk insanına orada attığım gollerle sevdirdim. Dolayısıyla bizim imzamız,
ruhumuz, kimliğimizdir Avni Aker...
Ayrıca eski dönemlerde şimdiki gibi imkân yoktu. Bizden önceki dönemlerin
de bizim dönemki gibi imkânları yoktu. Bizim dönemlerde her
yıl soyunma odasının bir tarafı yapılıyordu. Daha güzel olması için... O
zaman gerçekten imkânlar yoktu ama o zamanlar takım ruhu, arkadaşlık
vardı. Birbirleri için savaşan, kavga eden, başarıyı yakalamak için hem
saha içinde hem de saha dışında her türlü birlikteliği sağlayan bir grup
vardı. Aynı yemeği yiyen, birbirlerinden ayrılmayan bir futbolcu topluluğu
vardı. O dönemki başarılar da bu birlikteliğin ve oyuncuların yetenekli olmalarının
ürünüdür. Şu dönemde onları da bulmak mümkün mü? Parmakla
sayılacak kadar az yetenekli oyuncu var ülke futbolunda.